1 Mayıs 2024
Son Guncelleme Tarihi: 10 Nisan 2020

Herkesin Mutlaka Okuması Gereken 25 Kitap

Kitaplar bizleri eğlendirir, bizleri eğitir ve diğerleri ile empati kurmamızı sağlarlar. Bazıları bizleri yaşıyor olduğumuz dünyadan uzaklaştırır, bazıları ise farklı bakış açıları sunmamızı sağlar. Bu yüzden ne zaman olursa olsun okumalı ve okumayı bırakmamalıyız. Bir de bu kitap gerçekte de iyi bir kitapsa…

Biz de sizler için “Mutlaka okumalısınız!” dediğimiz kitapları listeledik. Umarız beğenirsiniz.

1) Dönüşüm – Franz Kafka

Bir sabah uyandığınızda, dev bir böceğe dönüşmüş olduğunuzu hayal edin. Gregor Samsa’ya da aynen bu oluyor. Daha kendisi bile ne olduğunu kavrayamazken, ailesi ve çevresi bu durumu çok çabuk kabullenip, sisteme ayak uyduramadığı için onu artık bir yük olarak görmeye başlıyorlar. Kafka bu hikayeyi kendi karanlık tarzında o kadar akıcı bir şekilde anlatmış ki kitabı tek seferde bitireceksiniz.

2) Martı – Jonathan Livingston

Toplum tarafından kısıtlandığı anladığı zaman Martı Jonathan Livingston, artık sınırları aşmanın zamanı geldiğini anlamıştı. Her gittiği kıyıda, kendisini engellemek isteyen kurallar ve bu kurallara başlı martılar olsa da o pes etmeyecek, hem kendine arkadaşlar bulacak hemde ilerleyebildiği kadar ilerleyecekti.

3) Hayvan Çiftliği – George Orwell

“Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir.” Çağdaş dünya edebiyatının en önemli distopya yazarlarından George Orwell bu kitabında, çiftlik hayvanları üzerinden sosyalizm hicvi yapıyor. Totaliter rejimleri eleştiren kitapta eşit haklar için devrim yapan hayvanların bir süre sonra yönetimdeki hayvanlar tarafından nasıl kullanıldığı görüyoruz.

4) Satranç – Stefan Zweig

Savaş alanı ve birbirlerini akıl dolu hamlelerle yenmeye çalışan iki taraf… Kitabın olay örgüsü, bir gemide yapılan satranç düellosu etrafında şekilleniyor. Biri var olmak, diğeri ise yok olmamak için satranca sarılmış olan iki rakibin bu anlam dolu çekişmesinde, yakın tarihe dair derin izler bulacaksınız. Stefan Zweig’ın büyük bir ustalıkla kaleme aldığı kısa, ama yoğun romanı Satranç, gerilimli kurgusu, kahramanının ruhsal gelgitlerinin incelikle işlendiği dokusuyla bir solukta okunuyor.

5) Uçurtma Avcısı – Khaled Hosseini

Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakarlıkları ve yalanları… Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.

6) Martin Eden – Jack London

Jack London’ın yarı otobiyografik romanı Martin Eden, farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını gözlerimizin önüne sererken, statü ve servetin Amerikan toplumundaki hayati önemine işaret eder. Romanın ana temalarından biri, başarı ve refah yolunun sosyal sınıf farkı gözetilmeksizin herkese açık olduğu şeklinde özetlenebilecek Amerikan Rüyası’dır.

7) Kürk Mantolu Madonna – Sabahattin Ali

Konusu ile adından sıkça söz ettiren eser, Türk edebiyatının da en önemli romanları arasında gösteriliyor. Psikolojik bir anlatı olarak da ifade edebileceğimiz roman aslında üç ana tema etrafında şekilleniyor: Aşk, yalnızlık ve yabancılaşma. Kürk Mantolu Madonna, daha çok bir aşk hikayesi olarak görünse de romanda aslında bir insanın yalnızlaşma sürecine ve giderek topluma yabancılaşmasına şahit oluyoruz. Psikolojik tahliller çerçevesinde bu yabancılaşma ve yalnızlık duygusunu Sabahattin Ali o kadar iyi anlatıyor ki, okurken bize bu hisleri adeta yaşıyormuş gibi hissettiriyor.

8) Simyacı – Paulo Coelho

Simyacı, Santiago adındaki Endülüslü bir çobanın İspanya’dan başlayıp Mısır’da sona eren yolculuğunu konu ediniyor. Gördüğü bir rüya üzerine sahip olduğu her şeyi ardında bırakan Santiago’nun bu serüveni, onu düşlerine kavuşturduğu kadar hayatın hakikatine de ulaştırıyor. Simyacı’nın sayfalarını çevirdikçe siz de Santiago’yla birlikte kendi içinize doğru bir yolculuğa çıkacaksınız.

9) Suç ve Ceza – Dostoyevski

Dünyanın en büyük yazarlarından kabul edilen Rus Yazar Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin 1866’da yayımlanan ölümsüz eseri Suç ve Ceza, tüm insanlığı kavrayan bir öyküye sahip. Aklın, inancın ve eylemlerin vicdan ile muhakemesini tüm çıplaklığıyla yansıtan eser, sizi hem suçlu hem yargıç olduğunuz bir soruşturmanın içine çekiyor.

10) Şeker Portakalı – José Mauro de Vasconcelos

Brezilyalı yazar Jose Mauro de Vasconcelos’un 1968’de yayımlanan Şeker Portakalı adlı eseri, yalın anlatımı ve çarpıcı hikayesiyle dünya edebiyatının unutulmaz başyapıtları arasında yer alıyor. Yazarının hayatından izler taşıyan eser, bir çocuğun iç dünyasından yola çıkarak tüm insanlığa acıyla yoğrularak olgunlaşmanın ağırlığını duyumsatıyor. 

11) İki Şehrin Hikayesi – Charles Dickens

Dünya edebiyatının en önemli klasik yapıtlarından biri olan İki Şehrin Hikayesi, Paris ve Londra arasında gelişen olay kurgusuyla, tarihin en hareketli anlarından birinin, Fransız Devrimi’nin ekseni etrafında biçimlenir. Fransız Devrimi ile “Terör Dönemi” kargaşasında yaşamak zorunda kalan bir grup insanın özel yaşamlarını aktarırken, dönemin acımasız toplumsal koşullarını da irdeler.

12) Aşk ve Gurur – Jane Austen

Orta halli bir ailenin zeki ve neşeli kızı ile kibirli ve mağrur olmasının yanı sıra son derece dürüst ve varlıklı genç bir adamın neredeyse nefretle başlayan ilişkilerinin büyük bir aşka dönüşünü anlatan bu kitapta, biri gururlu diğeri önyargılı iki insanın zaman ilerledikçe yanıldıklarına ve birbirlerine yaptıkları onca haksızlığın yalnızca aşkla telafi edilebileceğine şahit olacaksınız.

13) Veba – Albert Camus

Keskin bir gözlem gücünün desteklediği arı bir bilinçle Veba, yalnızca çağımızın değil, tüm insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: Felaketin yazgıya dönüşmesi. Camus’nün hiçbir yapıtında böyle acı bir yazgı, böylesine şiirsel bir dille ele alınmamıştır. “Veba”, insanın ve ışığın şiiridir. Bu şiirde renkler alabildiğine koyu, ancak yazarın sesi o denli umut doludur. Beklenmedik bir boyuta ulaşan veba salgını tüm Oranlıları ilkin umutsuzluğa boğar, ardından Doktor Rieux, Tarron ve Grand’ın gösterdikleri dayanışma örneği, başta yetkililer olmak üzere herkese bir güç ve umut kaynağı olur.

14) Küçük Prens – Antoine de Saint-Exupéry

Yazarın kendi resimleriyle hayat bulan eser, küçük bir çocuğun saf ve koşulsuz dünyasından büyüklerin dünyasına bir bakışı yansıtır. Küçük Prens büyükleri anlamaya çalışırken aslında bir yandan da sistem eleştirisi yapar, büyüklerin ne çok boş ve anlamsız değerleri olduğunu öğretir kimi zaman. Ve tüm evreni kucaklayan sevgi kavramının iliklerimize kadar işlemesini sağlar. Dünya edebiyatının en bilinen eserlerinden biri Küçük Prens, çocukların olduğu kadar yetişkinlerin de başucu kitabıdır.

15) Sineklerin Tanrısı – William Golding

Sineklerin Tanrısı, günümüzde bir atom savaşı sırasında, ıssız bir adaya düşen bir avuç okul çocuğunun, geldikleri dünyanın bütün uygar törelerinden uzaklaşarak, insan yaradılışının temelindeki korkunç bir gerçeği ortaya koymalarını dile getirir. Roman, çağdaş toplumlardaki çöküntünün, insan yaradılışındaki köklerini göz önüne serer. Sineklerin Tanrısı’nın öbür ıssız ada serüvenlerinden ayrıldığı en önemli nokta, ıssız ada yaşamının çetin güçlüklerini ya da mutluluğunu anlatmaktan daha çok, bir insanlık durumunu, kişiler arasındaki çatışma aracılığıyla ortaya koymaya çalışmasıdır.  

16) Siddhartha – Herman Hesse

Doğu gizemciliğini yücelten Siddhartha, kuşaklar boyunca neredeyse bir “kutsal kitap” gibi okunmuştur. Siddhartha’da Buddha’nın yaşamının ilk yıllarını şiirsel bir üslupla anlatan Hesse, insanın öz benliğini bularak uygarlığın yerleşik biçimlerinden kurtulmaya çalışmasını işler. “Bu kitapta,” der, “tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım.”

17) Devlet – Platon

Platon’un diyaloglarının en tanınmışı olan Devlet (Politeia)’te filozof, “iyilik”, “eşitlik”, “güçlülük” ve “haklılık” gibi “insanlık durumlarını irdeleyerek düşlediği en iyi devletti anlatmış, ve bu temel yapıt, ister yanında ister karşısında olsunlar, 2000 yılı aşkın süredir ortaya konan bütün devlet kuramı ya da toplum düzenlerinin başvuru kaynakları arasında yer almıştır.

18) Don Kişot – Miguel de Cervantes

Edebiyatta roman türünün başlangıcı sayılan ve birinci bölümü 1605 yılında yayımlanan İspanyol edebiyatının bu başyapıtı, yayımlandığı günden beri pek çok dile çevrildi, defalarca basıldı. Don Kişot, ince-uzun sakallı, şövalye romanları okuya okuya sonunda şövalye olmaya özenen bir roman karakteridir. Dulcinea del Toboso’ya aşıktır, kendi gibi zayıf, çelimsiz Rocinante adlı bir atı vardır. Seyisi-yardımcısı-dostu Sanço Panza ile atışır sık sık. İşte yeldeğirmenlerine savaş açan bu aşık, yaşlı şövalye, Miguel de Cervantes Saavedra’nın yazdığı bu romanın başkahramanıdır. Don Kişot, tüm zamanların en çok dile çevrilen, en çok okunan, en çok gönderme yapılan, en çok yankı uyandıran romanı olmasının yanı sıra devrinin en renkli tablosunu çıkaran eser olma konusunda da rakipsizdir.

19) Körlük – José Saramago

Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinde, arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın kör olur. Ancak karanlıklara değil, bembeyaz bir boşluğa gömülür. Arkasından, körlük salgını bütün kente, hatta bütün ülkeye yayılır. Ne yönetim kalır ülkede, ne de düzen; bütün körler karantinaya alınır. Körlük, ürkütücü bir roman, beklenmedik bir felaketi yaşayan bir toplumun nasıl çöktüğünün, nasıl bencilleştiğinin ve değer yargılarını yitirdiğinin hikayesi. Konusunun ürkütücülüğüne rağmen olağanüstü bir şiirsellikle anlatılmış bu unutulmaz roman, usta yazarın belki de en etkileyici yapıtı.

20) 1984 – George Orwell

Sovyet Rusya’ya bir eleştiri niteliğinde olan bu kitap, günümüz siyasetinin baskısı, toplumdaki adaletsizliği, insanların tek tipleştirilmek istenmesi, zihnin kontrolü ve bireyselliğin yok edilmesi gibi kavramlar üzerinde de duruyor. Ütopik olduğu kadar gerçekçi yönlere de yer veren roman, sizi yaşadığınız toplum düzeni içerisinde de düşünmeye davet ediyor. Önlem alınmadığı takdirde nerelere sürüklenebileceğimiz konusunda ipuçları veren bu romanı, elinizden bırakamayacaksınız.

21) Fahrenheit 451 – Ray Bradbury

Montag yaptığı işi tek bir gün dahi sorgulamamıştı ve tüm gününü televizyonla kaplı odalarda geçiren eşi Mildred’la beraber yaşıyordu. Ancak yeni komşusu Clarisse’le tanışmasıyla tüm hayatı değişti. Kitapların değerini kavramaya başlayan Montag artık tüm bildiklerini sorgulayacaktı.
İnsanların uğruna canlarını feda etmeyi göze aldığı bu kitapların içinde ne vardı? Gerçeklerin farkına vardıktan sonra bu karanlık toplumda artık yaşanabilir miydi? Fahrenheit 451, yeryüzünde tek bir kitap kalacak olsa, o kitap olmaya aday.

22) Cesur Yeni Dünya – Aldous Huxley

Cesur yeni Dünya bizi ‘Ford’dan sonra 632 yılına’ götürür. Bu dünyanın cesur insanları kapısında “Cemaat, Özdeşlik, İstikrar” yazan Londra Merkez kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde üretilirler. Kadınların döllenmesi yasak ve ayıp olduğu için, ‘annelik’ ve ‘babalık’ pornografik birer kavram olarak görülür. Toplumsal istikrarın temel güvencesi olan şartlandırma hipnopedya uykuda eğitim ile sağlanır. Hipnopedya seyesinde herkes mutludur; herkes çalışır ve herkes eğlenir. “Herkes herkes içindir.” Huxley, yapıtını ütopa geleneğinin kuru anlatımının dışına çıkarıp ‘iyi edebiyat’ kategorisine yükseltiyor.

23) Gazap Üzümleri – John Steinbeck

John Steinbeck’in tartışmasız en büyük eseri olan ve ona Pulitzer ödülünü kazandıran Gazap Üzümleri, 1939’da ilk kez yayınlandığında şok etkisi yaratmış ve büyük tartışmalara yol açmıştı. Tüm dünyayı etkileyen “Büyük Buhran” döneminde, tarımın kapitalistleşmesi ve krizler yüzünden yoksullaşan ve mülksüzleşen yığınların ayakta kalma mücadelesinin anlatıldığı bu destansı romanda Steinbeck, açlık, sefalet ve zorbalık yüzünden evlerini terk edip yollara düşmek zorunda kalan binlerce işçi ailesinden birine odaklanıyor. Boşa çıkan umutların, hüzne dönüşen sevinçlerin arasında insanlığın direncini ve onurunu çarpıcı bir dille anlatan, kapitalizmi iliklerine kadar eleştiren Gazap Üzümleri, 20. yüzyılın en önemli eserlerinden biridir.

24) Çavdar Tarlasında Çocuklar – J.D. Salinger

1951 yılında basılan kitap, Salinger’in ilk ve tek romanıdır. Çıktığı andan bu yana ilgi gören roman, ergenlik dönemindeki bir çocuğun dünyayı algılayış biçimini bize anlatırken, yetişkinlerin düzenine karşı olan isyanını da başarılı bir dil ile aktarıyor. Samimi dili ve karakterin içinde bulunduğu duyguların okuyucuya olan yansıması, onu kısa sürede dünya edebiyatı listelerinde ilk sıralara taşıyor.

25) Bülbülü Öldürmek – Harper Lee

Bir “zenci”nin haksız yere suçlanması üzerinden gelişen olaylar; önyargılar, riyakarlık, sınıf ve ırk çatışmalarıyla beslenen küçük Amerikan kasabasının sınırlarını aşıp, insanlar arası ilişkide adaletin ve dürüstlüğün önemini anlatan evrensel bir hikayeye dönüşüyor. 1960 yılında yayımlandığından bu yana bütün edebiyatseverlerin gönlünde özel bir yer edinen, Pulitzer ödüllü Bülbülü Öldürmek Amerika’nın güneyinde yaşanan ırkçılığı ve eşitsizliği bir çocuk kahramanın, Scout Finch’in gözünden anlatıyor.

Sizin de “Mutlaka okunması gerek.” dediğiniz bir kitap varsa yorumlara yazabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir